7 Eylül 2023 Perşembe

Oppenheimer / Christopher Nolan / Film Yorumu #30


Atom bombasının babası olarak bilinen J.Robert Oppenheimer hakkındaki gerilim dolu bir biyografi filmi hakkında…

Oppenheimer filmi, tarihin en büyük bilimsel başarılarından birine imza atan teorik fizikçi ve bilim insanı Julius Robert Oppenheimer hayatını anlatıyor. 1904 yılında ABD’de doğmuş olan J.Robert Oppenheimer, teorik fizik, nükleer fizik ve kuantum mekaniği hakkında uzman olan ve 20. Yüzyılın en önemli bilim insanları arasında gösterilen insanlardan biri. Bununla birlikte en ünlü çalışması ise nükleer reaksiyonlardan enerji üretimi dolayısıyla filmin konusu da olan atom bombası!









Julius Robert Oppenheimer: Atom Bombasının Babası

Oppenheimer filmi temelde J.Robert Oppenheimer’ın hayatını konu alan bir biyografi filmi demiştik. Film, Kai Bird ve Martin Sherwin’in “American Prometheus: The Thriumph and Tragedy of J.Robert Oppenheimer” isimli kitaptan uyarlanmış ve yönetmenliğini de çağımızın en ünlü yönetmenlerinden biri olan Christopher Nolan yapmış.

Christopher Nolan’ın yönetmenliğini yaptığı Oppenheimer filmi, atom bombasının geliştirilmesini ve dünya savaşının sonunda kullanılan bu dehşet verici silahın hikayesini konu alıyor gibi gözükse de aslında bu sürecin iç yüzüne de odaklanıyor diyebiliriz. Film boyunca J.Robert Oppenheimer’ın yaşamından birçok kesit ve kişisel iç hesaplaşmalarına dair diyaloglar görüyoruz.










Tarihsel Gerçekçilik ve Derinlik

Oppenheimer filmini yöneten Christopher Nolan, diğer filmlerinde de olduğu gibi oldukça derinlemesine bir araştırmayla filmi oluşturmuş diyebiliriz. Filmde Albert Einstein, Richard Feynman, Edward Teller, Enrico Fermi ve Werner Heisenberg gibi tarihin en önemli bilim insanlarını görüyoruz. Tüm bu isimleri canlandıran oyuncular ve filmin gergin havası da 3 saat süren Oppenheimer filminde izleyicisini canlı tutuyor diyebilirim.

Oppenheimer bir biyografi filmi olsa da Christopher Nolan izleyicisini bu filmde daha çok karakter odaklı çatışmalara değil politik olayların karmaşıklığına yönlendirmiş diyebiliriz. Filmdeki renkli sahnelerde Julius Robert Oppenheimer’ın aile hayatı, akademik yılları, Los Alamos sonrasındaki soruşturma sahneleri yer alırken, siyah-beyaz sahnelerde Lewis Strauss konunun merkezine geçiyor.








Siyah-beyaz sahnelerde mahkeme sürecini işleyen Christopher Nolan, izleyicisini sürekli olarak bir gerilim içerisinde tutmaya ve her zaman olduğu gibi filmin zaman akışı konusunda kafasını karıştırmaya devam ediyor. Ancak film boyunca peş peşe farklı olayları izlediğimiz ve bu süreçte de çok fazla olay olduğu için karakterlerin iç çatışmalarına çok fazla zaman kalmadığını söyleyebilirim, belki de iki filmlik bir seri çok daha tatlı olabilirdi 😊

Sonuç olarak Oppenheimer, atom bombasının yaratım sürecini gösterirken, bilimsel ve politik tartışmaları da izleyicisine gerilim dolu bir şekilde yansıtabiliyor. Oppenheimer, filmcilik açısından da oldukça farklı ve gösterişli bir çekim tarzına sahip ancak Türkiye’de çekildiği gibi izlenmenin mümkün olmadığını söyleyebilirim. Bu konuyu merak ettiyseniz de FluTV’de İlker Canikligil hocanın programına göz atabilirsiniz. Son olarak benim bu filme puanım “İkinci kez izlerim.” oldu. Sizlere de tavsiye ediyorum, iyi seyirler…

“Now I am become death, the destroyer of worlds.”

FilmMetre

5- İkinci kez izlerim.

4- Arkadaşıma tavsiye ederim.

3- Boş zamanımda izlerim.

2- Daha iyi şeylere vakit ayırabilirdim.

1- Düşmanım bile izlemesin.

 
















Hiç yorum yok:

Yorum Gönder