Atom bombasının babası olarak bilinen J.Robert Oppenheimer hakkındaki gerilim dolu bir biyografi filmi hakkında…
Oppenheimer filmi, tarihin en büyük bilimsel başarılarından
birine imza atan teorik fizikçi ve bilim insanı Julius Robert Oppenheimer hayatını
anlatıyor. 1904 yılında ABD’de doğmuş olan J.Robert Oppenheimer, teorik fizik,
nükleer fizik ve kuantum mekaniği hakkında uzman olan ve 20. Yüzyılın en önemli
bilim insanları arasında gösterilen insanlardan biri. Bununla birlikte en ünlü
çalışması ise nükleer reaksiyonlardan enerji üretimi dolayısıyla filmin konusu
da olan atom bombası!
Julius Robert Oppenheimer: Atom Bombasının Babası
Oppenheimer filmi temelde J.Robert Oppenheimer’ın hayatını
konu alan bir biyografi filmi demiştik. Film, Kai Bird ve Martin Sherwin’in “American
Prometheus: The Thriumph and Tragedy of J.Robert Oppenheimer” isimli kitaptan uyarlanmış
ve yönetmenliğini de çağımızın en ünlü yönetmenlerinden biri olan Christopher
Nolan yapmış.
Christopher Nolan’ın yönetmenliğini yaptığı Oppenheimer
filmi, atom bombasının geliştirilmesini ve dünya savaşının sonunda kullanılan
bu dehşet verici silahın hikayesini konu alıyor gibi gözükse de aslında bu
sürecin iç yüzüne de odaklanıyor diyebiliriz. Film boyunca J.Robert Oppenheimer’ın
yaşamından birçok kesit ve kişisel iç hesaplaşmalarına dair diyaloglar
görüyoruz.
Tarihsel Gerçekçilik ve Derinlik
Oppenheimer filmini yöneten Christopher Nolan, diğer
filmlerinde de olduğu gibi oldukça derinlemesine bir araştırmayla filmi
oluşturmuş diyebiliriz. Filmde Albert Einstein, Richard Feynman, Edward Teller,
Enrico Fermi ve Werner Heisenberg gibi tarihin en önemli bilim insanlarını
görüyoruz. Tüm bu isimleri canlandıran oyuncular ve filmin gergin havası da 3
saat süren Oppenheimer filminde izleyicisini canlı tutuyor diyebilirim.
Oppenheimer bir biyografi filmi olsa da Christopher Nolan
izleyicisini bu filmde daha çok karakter odaklı çatışmalara değil politik
olayların karmaşıklığına yönlendirmiş diyebiliriz. Filmdeki renkli sahnelerde Julius
Robert Oppenheimer’ın aile hayatı, akademik yılları, Los Alamos sonrasındaki
soruşturma sahneleri yer alırken, siyah-beyaz sahnelerde Lewis Strauss konunun
merkezine geçiyor.
Siyah-beyaz sahnelerde mahkeme sürecini işleyen Christopher
Nolan, izleyicisini sürekli olarak bir gerilim içerisinde tutmaya ve her zaman olduğu
gibi filmin zaman akışı konusunda kafasını karıştırmaya devam ediyor. Ancak film
boyunca peş peşe farklı olayları izlediğimiz ve bu süreçte de çok fazla olay
olduğu için karakterlerin iç çatışmalarına çok fazla zaman kalmadığını
söyleyebilirim, belki de iki filmlik bir seri çok daha tatlı olabilirdi 😊
Sonuç olarak Oppenheimer, atom bombasının yaratım sürecini
gösterirken, bilimsel ve politik tartışmaları da izleyicisine gerilim dolu bir
şekilde yansıtabiliyor. Oppenheimer, filmcilik açısından da oldukça farklı ve
gösterişli bir çekim tarzına sahip ancak Türkiye’de çekildiği gibi izlenmenin mümkün
olmadığını söyleyebilirim. Bu konuyu merak ettiyseniz de FluTV’de İlker Canikligil
hocanın programına göz atabilirsiniz. Son olarak benim bu filme puanım “İkinci
kez izlerim.” oldu. Sizlere de tavsiye ediyorum, iyi seyirler…
“Now I am become death, the destroyer of worlds.”
FilmMetre
5- İkinci kez izlerim.
4- Arkadaşıma tavsiye ederim.
3- Boş zamanımda izlerim.
2- Daha iyi şeylere vakit ayırabilirdim.
1- Düşmanım bile izlemesin.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder